Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2025, İktisat ve Toplum Dergisi
…
1 file
Özet: Arjantin ve Türkiye çok yüksek düzeylere ulaşan enflasyon oranlarını kontrol edebilmek amacıyla son dönemde neoliberal (ortodoks) dezenflasyon politikaları uygulamaya başlamışlardır. Bu iki ülkede uygulanan neoliberal dezenflasyon politikaları arasında önemli benzerlikler bulunmasına karşın, bazı farklılıklar bulunmaktadır. Kasım 2023’de liberteryen (anarko-kapitalist) iktisatçı Javier Milei Arjantin’de iktidara geldi. Milei hükümeti, neoliberal ve liberterven ilkelere dayalı sıkı bir para politikası ve ‘şok terapi’ mali reform stratejisini uygulamaya koydu. Milei’nin iktisadi ve siyasal görüşlerinin entelektüel kökenleri radikal liberteryen iktisatçı Murray Rothbard’a dayanmaktadır. Murray Rothbard, liberteryenler ve paleo-muhafazakarları birleştirmeyi amaçlayan ve ‘paleo-liberteryen’ olarak adlandırılan sağ-liberteryen siyasal hareketin entelektüel öncülerindendir. Rothbard’ın ‘paleo-liberteryen’ (sağ popülist) siyasal görüşlerinin günümüzde Donald Trump ve Javier Milei gibi siyasal liderler üzerinde önemli ideolojik etkileri olduğu görülmektedir. Arjantin’de uygulanan dezenflasyon politikasının Türkiye’de uygulanan programdan en önemli farkı sıkı ve sert mali disipline (kamu bütçe disiplini) dayanmasıdır. Milei hükümeti bütçe açıklarını azaltma konusunda başarılı olmasına karşın, bu başarı yüksek gelir gruplarının vergilenmesi ile değil, nüfusun büyük bölümünün refahının (reel gelirlerinin) büyük oranda düşürülmesi ile sağlanmıştır. Diğer yandan, Arjantin’de para otoritesi daha çok parasal hedeflemeye yönelirken, yüksek faiz ödemelerinin para arzı artışına neden olmasından dolayı seri biçimde faiz indirimlerine gitmiştir.
Özet 1990'lar boyunca, finansal nitelikli ekonomik kriz yaşayan gelişmekte olan ülkelerin krizle mücadelelerinde IMF ve IMF Destekli İstikrar Programları çözüm yolu olarak düşünülmüştür. Çalışmada ele alınan Latin Amerika ve Asya Kriz'leri sonrası çözüm olarak IMF'ye başvurulması Fon'un üstlendiği rolün önemini açıklamaktadır. Finansal krizler sonrası kriz yöneticisi olma rolünü üstlenen IMF'ye ve IMF destekli istikrar programlarına yoğun eleştiriler ile birlikte Fon'un yeniden yapılandırılmasına yönelik reform öneriler yapılmıştır. Gelecek dönemlerde IMF'nin etkinliği ve başarısı yapılan eleştiri ve önerileri göz ardı etmemesine bağlı olduğu bir gerçektir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik istikrar, IMF-destekli istikrar programları, ekonomik krizler, ahbap-çavuş kapitalizmi SOLUTIONS TO THE CRISIS ECONOMIES: IMF STABILIZATION PROGRAMS Abstract During the 1990s, IMF Stabilization Programs are considered to be solutions to the financial crisis occurred in the developing countries. An IMF involvement in the Latin American and East Asian countries during the latest crisis indicates the importance of the role played by the IMF. Since the IMF undertakes the role of management of international crisis, many criticize the Fund and its programs and recommend to reshape the Fund. The effectiveness and success of the IMF in the future depends on how the IMF values these criticisms. Ülke ekonomileri, oluşan ve derinleşen konjonktürel dalgalanmalara ya da etkili krizlere karşı mücadele etmek zorundadır. Bu mücadele ise ya tek başlarına ya da dış destek ile birlikte gerçekleştirilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler son 25 yıllık dönemde ekonomik istikrarı sağlamaya yönelik mücadelelerinde IMF Destekli İstikrar Programları'nın yol göstericiliğinde ekonomi politikalarını yönlendirmiş ve yönlendirmeye devam etmektedir. Sınırların ortadan kalktığı,
Dış Ticaret ve Sanayileşme
2007
TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASININ BAĞIMSIZLIĞI VE ENFLASYON İLİŞKİSİ Merkez bankasının bağımsızlığı kavramı her ne kadar daha önce dünyada kullanılmışsa da asıl olarak Bretton Woods Para Sistemi’nin çökmesiyle birlikte tartışılmaya başlayan bir kavramdır. Mali politikalara dayalı Keynesyen politikaların petrol krizinin oluşturduğu enflasyon sorununa çare olamaması neticesinde parasalcı politikaların daha çok rol oynamaya başlamasıyla birlikte bağımsız bir merkez bankasının enflasyonu önleyerek fiyat istikrarını sağlayacağı düşüncesi kabul görmeye başladı. Yapılan araştırmalardan merkez bankası bağımsızlığının enflasyonun düşmesine yardımcı olmasına rağmen fiyat istikrarının sağlanması için merkez bankası bağımsızlığının yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Fiyat istikrarının sağlanması için mali disiplinin sağlanmasının yanında ekonominin diğer makro ekonomik performans göstergelerinin de iyi olması gerekir. Bu tez çalışmasında, öncelikle merkez bankası bağımsızlığı ile ilgili konul...
Küresel güneyin çevre ve yarı-çevre ülkelerinde finansallaşma, merkeze bağımlı bir nitelik taşımaktadır. Bağımlılık teorisi ve Dünya Sistemleri Teorisi geleneğini izleyen bu yaklaşıma göre, çevre/yarı-çevre ülkelerin 1980’lerden itibaren küresel finansal sistemle bütünleşmeye başlamalarıyla oluşan bu ‘yeni’ bağımlılık tipi ‘bağımlı finansallaşma’ veya ‘çevreye özgü finansallaşma’ olarak adlandırılmaktadır. Küresel iktisadi/finansal konjonktürün olumsuz biçimde gelişmesi karşısında, Türkiye’nin neo-liberal finansallaşmaya dayalı birikim rejiminin yapısal kırılganlığı artmış ve 1990’lardan itibaren uygulanan bu birikim rejimi artık ‘sürdürülemez’ bir aşamaya ulaşmıştır. Küresel finans sistemine ve ithalata bağımlı Türkiye ekonomisinin, çok büyük boyutlara ulaşan ‘yapısal krizini’ günümüzdeki dünya ekonomisi konjonktüründe aşması olanaksız görünmektedir. Bir yandan üretken olmayan sektörlerin ekonomide kilit (inşaat/konut, emlak, mega altyapı yatırımları) bir role sahip olması nedeniyle ve diğer yandan da düşük/orta teknolojilerin egemen olduğu sanayi ve ihracat yapısı ile Türkiye ekonomisinin küresel kapitalist rekabet ortamında başarılı olması olanaksızdır. Türkiye ekonomisinin sorunları ‘yapısal’ olduğu için, para ve maliye politikaları ile bu sorunları kalıcı biçimde çözmek mümkün olmayacak ve en iyi durumda bu sorunlar ertelenebilecektir.
Ele alacağım bu çalışmanın amacı, Türkiye'de yaşanan ve serbest sermaye hareketlerinden sonra , bu karakteri ile ilk kez ortaya çıkan kriz olan 1994 krizini nedenleri ve sonuçlarını anlatırken, serbest sermaye hareketlerinin ve finansallaşma süreçlerinin, dünya üzerinde yarattığı etkinin de biraz üzerinde duracağım. Bu süreçte, 1980 sonrası dönemde finansallaşma ve neo liberalizmin egemenlik alanını genişletmesi, bu krize paralel olarak kısa da olsa değinilecektir.
Abstract 1980-2010 yılları arası dönemde küreselleşme ve uluslararası entegrasyon faaliyetlerinin gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanma üzerinde yarattığı etkiler bu çalışmanın araştırma konusunu oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, gelişmekte olan ülkeler iktisadi anlamda gelişmiş olan ülkeleri yakalama gayreti içerisinde bulunan ülkelerdir. Bu ülkeler iktisadi sistem içerinde söz konusu kalkınma hamlesini kendi kaynakları ile gerçekleştirmeleri güç olduğu için dış kaynaklara yönelmektedirler. Dış borçlanmanın son yarım asırlık gelişiminde 1973 ve 1979 petrol şoklarının ve neden olduğu borç krizleri 1980’li yıllarda karar mekanizmalarının işleyişi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Benzer şekilde, 1990’lı ve 2000’li yıllarda da gelişmekte olan ülkeler bankacılık ve finansal krizlerle sarsılırken iç ve dış piyasalardan borç arayışlarını sürdürmüşlerdir. Ancak özellikle son on yıllık sürece bakıldığında, ekonomik entegrasyon sonucu, iç ve dış kaynaklar birbirleri ile iç içe geçmiş ve birbirlerini ikame eder hale gelmiştir. Çalışmada dış borçlanma konusu arz tarafından çok talep yönüyle ele alınmış; ancak yeri geldikçe, mali ve iktisadi politikalar yanında uluslararası politikaların da aşırı borçlulukta rol oynadığına değinilmiştir. Yine bu çerçevede, popülist politikaların desteklenmesinin borç sarmallarının yeniden oluşmasına yol açabileceği belirtilmiş ve sözü edilen durumun geçmişteki örneklerine atıflarda bulunulmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanma iktisadi ve mali politikalar perspektifinden kuramsal olarak incelendikten sonra belirleyici unsurları panel veri yöntemi ile ampirik olarak analiz edilmeye çalışmıştır. Test edilen modellerin ardından gelişmekte olan ülkelerde; GSYİH büyüme oranları, sabit sermaye oluşumu, nüfus, dış ticaret hadleri, sermaye kaçışları, dış borç servisleri, dış borç faiz ödemeleri, kentsel nüfus, kamu kesimi tüketim harcamaları ve finansal liberalizasyon değişkenlerinin dış borçlanmayı anlamada belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Dış Borçlanma, Gelişmekte Olan Ülkeler, Türkiye Ekonomisi, İktisadi ve Mali Yapı, Panel Veri Analizi Yöntemi. ABSTRACT In this study, we try to explore the effects of globalization and international integration on developing countries’ external debt in 1980-2010 time period. As known, the developing world consists of countries which desire to reach to the developed countries in economic sense. These countries head towards external debt, as it is difficult to realize their development with their insufficient internal sources. In recent half century, the oil shocks in 1973 and 1979, and the debt crises resulted, had been a turning point in the operation of decision mechanisms. Even the banking and financial crisis in 1990s and 2000s, developing countries continued to find out extra sources from internal and external markets. Especially in the last ten years, however, as a result of economic integration, internal and external sources are intertwined and substituted for each other. The study concentrates on the demand side of the external debt rather than the supply side; but occasionally, with fiscal and economical policies as well as international policies are mentioned. It is clear that supporting populist approach or policies of developing countries may lead them into new debt spirals which were also experienced historically. After theoretically examining the external debt, its determinants are empirically analyzed by using panel data analysis. By testing the models, results show that GDP growth ratio, fixed capital formation, population rates, terms of trade, capital flight, external debt services, external debt interest payments, urbanization, general government consumption expenditure and financial liberalization are the main determinants of external debt in developing countries. Keywords: External Debt, Developing Countries, Turkish Economy, Economical and Fiscal Structure, Panel Data Analysis Method. Gelişmekte Olan Ülkelerde ve Türkiye’de İktisadi ve Mali Yapı Üzerindeki Etkileri Çerçevesinde Dış Borçlanmanın Belirleyicilerinin İncelenmesi ve Değerlendirilmesi: 1980–2010 Analysis and Evaluation of the Determinants of External Debt on the Economic and Fiscal Structure in Developing Countries and Turkey: 1980–2010.
KISA VADELİ SERMAYE HAREKETLERİNİN ULUSAL EKONOMİYE ETKİLERİ, 2017
Dışsal nedenlerden dolayı krizlere maruz kalan finansal sistemler ile kısa vadeli sermaye ilişkisi bu tezin konusunu oluşturmaktadır. Bu tezde kısa vadeli sermaye hareketlerinin uluslararası piyasalarda özellikle gelişmekte olan ülkelerin finansal piyasalarında yarattığı sorunlar ve ortaya çıkan krizler incelenecek, ülkelerin ise bu akımlara yönelik aldıkları önlemlerden bahsedilecektir. Tezin birinci bölümü, temelleri klasik iktisat kuramının “tam rekabet piyasası” na dayanan ve özellikle 1970’li yıllardan itibaren önem kazanan finansal piyasalara dair teorilerin anlatılmasına ayrılacaktır. Fama’nın bu dönemde ortaya attığı “Etkin Piyasa Hipotezi”, finansal piyasaların işleyişi ile ülke ekonomileri arasındaki ilişkiler, ekonomilerin gelişmişliği ile finansal piyasaların gelişmişlikleri arasındaki ilişkiyi irdeleyen toeriler ve görüşler incelenecektir. İkinci bölümde küreselleşme kavramına ve finansal piyasalar ile ilişkisine değinilecektir. Dünyamız yeni bin yıla hızlanan küreselleşme olgusu ile birlikte adım atmıştır. Bir dizi ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yenilikler getiren bu olgu, mevcut kurum ve kuralları değişime zorlayacak bir gelişme göstermektedir. Küreselleşmenin finansal piyasalar üzerindeki etkileri ise konunun bir başka boyutunu oluşturmaktadır. Bu boyut, küreselleşme ile birlikte sermayeye sağlanan giriş çıkış serbestisinin, kolay bilgi akışının, teknolojik imkanların sunduğu ortamın ulusal ekonomilere yaptığı katkıları içermektedir. Bretton Woods sisteminin temelleri ve yıkılış nedenleri ile hızla Dünyanın gündemine gelen “Küreselleşme” kavramı olumlu ve olumsuz yönleri ile irdelenecektir. Bu bölümün son kısmında ise küreselleşme ile 10 yoğunlaşan finansal aktiviteler sonucunda ortaya çıkan yeni uluslararası piyasalar anlatılacaktır. Üçüncü bölüm sıcak para akımlarımdan kaynaklanan ve gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan finansal krizlere ayrılacaktır. İlk olarak finansal kriz kavramının içi doldurulacak ve ortaya çıkış nedenlerinden genel olarak bahsedilecektir. İkinci olarak ise finansal krizlerin öncü göstergeleri irdelenecektir. Son olarak gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan belli başlı krizlere değinilecektir. 1980’li yıllarda başlayan IMF destekli finansal serbestleşme hareketlerinin, Latin Amerika ülkelerindeki krizlerden başlayarak Meksika ve Güney Doğu Asya finansal krizlerindeki rolü ayrıca incelenmiştir. Döviz kuru çıpası, sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, özelleştirme programları, mevduata verilen garantiler, sıkı para ve maliye politikaları IMF destekli reform programlarının ortak noktalarını oluşturmaktadır. Bu tür politikalar uygulanmaya konulduğunda yabancı sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme sürecine girmekte, artan ithalat ve tüketimin de etkisiyle büyüme oranları yükselmektedir. Ancak enflasyon oranları istenen seviyeye düşürülemediğinde, ulusal paralar aşırı değerlenmekte, ithalat ve kısa vadeli dış borçlar hızlı biçimde artmakta, ihracat azalmakta ve cari işlemler dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, devalüasyon beklentisi artan yabancı yatırımcıların, finansal yatırımlarını yurtdışına çıkarmaya başlamalarıyla ve açık pozisyonları yüksek yerli bankaların iflas edeceği endişesiyle hareket eden yerleşiklerin mevduatlarını geri çekme eğilimine girmeleriyle krize dönüşmektedir. Türkiye’de yaşanan Nisan 1994, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin, Latin Amerika, Meksika ve Asya krizleriyle karşılaştırılması, IMF destekli reform programlarının makroekonomik istikrarın olmadığı, bankacılık sisteminin zayıf olduğu ve etkin olarak denetlenemediği ülkelerde, finansal krizlere neden olabileceğini göstermesi açısından önemlidir.
2009
ÖZETMerkez Bankalarının asli görevleri olan, ekonomide fiyat istikrarını sağlama amacından uzaklaşmaları, 1990’lı yıllardan itibaren Merkez Bankalarına olan toplumsal güveni azaltırken, ülkelerdeki enflasyon beklentilerini de arttırmıştır. Bu durum, hükümetleri yeni para politikası stratejisi olarak enflasyon hedeflemesi uygulamasına yöneltmiştir. İlk olarak 1990 yılında Yeni Zelanda’da uygulanan stratejinin başarılı sonuçlar vermesi, diğer gelişmiş ve gelişmete olan ülkelerin de enflasyon hedeflemesine yönelmesine neden olmuştur. Uygulama öncesinde, programın istenilen hedefe ulaşması bakımından bir takım ön koşullarının hazırlanması gerekmektedir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik ve sosyal yapı farklılıkları, bu hazırlık sürecini değiştirebilirken, uygulama sonuçlarını da etkileyebilmektedir. Gelişmiş ülkelerde oldukça başarılı sonuçlar gösteren enflasyon hedeflemesi gelişmekte olan ülkelerde, özellikle uygulamaya geçiş aşamasında zorluklarla karşılaşılmasına sebep...
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2003
Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler …
Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2003
Prof. Dr. Erdal Fırat , 2019
Journal of Yaşar University, 2020
İstanbul Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / İktisat Ana Bilim Dalı / İktisat Teorisi Bilim Dalı, 2016
Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler, İstanbul Ticaret Odası Yayını, , 2001
DergiPark (Istanbul University), 2019
Sosyoekonomi, 2016
Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
M U Iktisadi ve Idari Bilimler Dergisi, 2018