Academia.edu no longer supports Internet Explorer.
To browse Academia.edu and the wider internet faster and more securely, please take a few seconds to upgrade your browser.
2025
Osmanlı Dönemi öncesine kadar; gerek Müslüman, gerekse gayrimüslim devletler arasında sürekli el değiştiren Gaziantep şehri, Osmanlı dönemi ile birlikte bayındır bir hale gelmiştir. Kent, genelde devletlerin sınır şehri olarak kalmış, Osmanlı döneminde istikrarın sağlanmasıyla birlikte, gelişerek önem kazanmıştır. Gaziantep’in gelişmesi ve zenginleşmesi, mimari eserlere doğrudan etki etmiş, özellikle il merkezinin cami, medrese, han, hamam gibi yapılarla donatılmasına mahal vermiştir. Gaziantep Türk-İslam Mimarisi adlı tezimizde, Gaziantep il merkezi, ilçeleri ve köylerinde yer alan, Türk-İslam mimari eserleri incelenmeye çalışılmıştır. Osmanlı dönemi öncesindeki eserlerin çoğunun tarihi, net olarak bilinmemektedir. Gaziantep’teki en erken tarihli yapının Hz. Ömer dönemine kadar gittiği söylense de bu gerçekle pek bağdaşmamaktadır. İncelediğimiz yapıların tarih aralığı, 12. yy.’la 20. yy.’ın ilk çeyreği arasındadır. Bu geniş zaman diliminde konumuz kapsamındaki 115 eserden; 42’si cami, 6’sı mescit, 1’i zaviye, 1’i imaret, 2’si medrese, 2’si mektep, 6’sı türbe, 11’i hamam, 7’si çeşme, 6’sı kastel, 7’si köprü, 21’i han, 2’si bedesten 1’i kaledir. Özgünlüğünü büyük ölçüde koruyarak gelen 115 yapının yanı sıra, çeşitli sebeplerle tamamen ortadan kaldırılmış veya orijinalliği tamamen kaybetmiş bir o kadar da yapı bulunmaktadır. Yapıların günümüze gelememesinin sebepleri arasında; deprem, yangın gibi doğal afetler; bilinçsiz onarımlar ve rant uğruna bilinçli şekilde yıkımları sayabiliriz. Bunların yanında, kuşkusuz en büyük sebep ise Gaziantep’in Kurtuluş Harbi’dir. Mimari eserlerin büyük çoğunluğu bu harpte yara almış veya yıkılmıştır. Şehrin çeşitli yerlerindeki bazı mimari eserlerde, hala savaşın izlerini görmek mümkündür. Mimari eserler, günümüzde bu izleri gazilik nişanı olarak gururla taşımaktadır. İslam’ın Anadolu’ya yayılmasıyla birlikte, bölgeyi elinde tutan Zengiler, Eyyubiler ve Memlukler; hem Güneydoğu Anadolu bölgesinin bir kısmında, hem de Gaziantep’te bir takım mimari miraslar bırakmıştır. Bu devletlerden kalan miras, bölgedeki Beylikler ve Osmanlı mimari eserlerini de etkilemiş ve yörede şahsına münhasır bir üslup oluşmuştur. Payitaht’tan uzak olan Gaziantep’te, doğrudan Osmanlı etkisiyle yapılmış mimari eser, bir elin parmaklarını geçmez. Gaziantep’in kendine özgü üslubu, her yapı türünde kendini göstermektedir. Elbette bunda Gaziantep’in yerel banilerinin, mimarlarının ve ustalarının da katkıları vardır. Bu çalışmamız ile Gaziantep’in maddi kültürel değerlerine ve mimari mirasının zenginliğine bir nebze katkı sağladığımız inancındayız. Yapıların birçoğunun tarihi, banisi, mimarı ve ustası bilinmemektedir. Buna rağmen elimizden geldiğince, elde ettiğimiz veriler ışığında, yapılar değerlendirilmeye ve tarihlendirilmeye çalışılmıştır. Şüphesiz ilerde bulunacak yeni verilerle birlikte, karanlık olan bilgiler aydınlığa kavuşacaktır. Bu uğurda gelecek araştırmacılara, küçük de olsa bir katkımız olacağı inancıyla çalışmamızı sunuyoruz.
Atakum'a Akademik Bir Bakış Yeni Atakum, 2016
Mimari geleneğimizin bin yılı aşkın geçmişinde, şehir siluetini belirleyen yapılar genelde, dini mimari eserleridir. Bu durum Türklerin farklı dinleri benimsedikleri dönemler için de geçerlidir. Son yıllarda, köyden kente göç sonrasında ortaya çıkan yoğun ve düzensiz konut yapımıyla, şehirlerimizin bize özgü siluetini kaybettik. Esasen uzun bir tarihi geçmişi olmayan Atakum kentimiz, kısa bir zaman dilimi içinde, istem dışı olarak büyüme zorunda kalması, bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların başında kimlikli bir şehir görünümüne sahip olamamaktır. Geçmiş tarihi olmayan şehrimizin, geleceğe aktarılacak bir geleneği de daha baştan yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu çalışma, Atakum’u şehir silueti bağlamında, dini mimari özelinde tartışmayı amaçlamaktadır.
Berikan Yayınevi, 2022
Niksar, farklı dönemlere ait çok sayıda ve türde mimari eser varlığıyla önemli bir yerleşim yeridir. Niksar’da Roma ve Bizans döneminde inşa edilmiş az sayıda da olsa mimari eser bulunmakla birlikte özellikle günümüze ulaşan eserlerin çoğunluğu Danişmendli Beyliği ile bölgede başlayan Türk hâkimiyeti döneminde inşa edilmiştir. “Niksar’da Türk Mimarisi” adlı çalışmamız, Danişmendlilerin bölgeye yerleşmeye başladığı 11. yüzyılın sonlarından Cumhuriyet dönemine kadar Türk yurdu olan Niksar’da inşa edilmiş Türk devri mimari yapılarını kapsamaktadır.
2018
O Z E T Igdir ve yoresinde kalintilardan, resim ve gravurlerden bes kilise yapisi tespit edilmistir. Kiliselerin kitabeleri bulunmadigindan ve tarihi kaynaklara gecmediklerinden dolayi insa tarihleri tam olarak tespit edilememistir. Igdir ve yoresinde tespit edilen kiliseler, kubbeli bazilikal, uclu yonca yapragi (Trikonkos), serbest hac ve tek nefli planlar gibi farkli semalarda insa edilmislerdir. Kiliselerin olculeri az bir cemaata hitap edecek sekilde kucuk olculerde tutulmustur. Kiliseler, plan ve tas isciligi bakimindan Ani, Kars ve Ardahan yoresi kiliseleriyle uyumludurlar. Kiliselerde suslemeye yer verilmemis sade ve gosteristen uzak bir iscilik sergilenmistir. Anahtar Kelimeler: Igdir, kilise, mimari, Hiristiyan AB S T R AC T 5 churches have been determined from the remains, pictures, and engraves in Igdir and its environment. Since there is not the inscription of these churches and almost no historical sources, the exact dates have not been determined. The churches in Igdi...
Journal of Turkish Studies, 2014
ÖZET 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması'nın bir sonucu olarak Türkiye ile Yunanistan'ın gayrimüslim ve müslüman nüfusu arasında gerçekleştirilen mübadele, her iki taraf için kayıplara sebep olduğu gibi, bu durum, Osmanlı Dönemi'nde inşa edilen Hıristiyan dini yapıların zarar görmesine de neden olmuştur. Anadolu'nun doğusundan batısına, çeşitli yerleşimlerde görülen Hıristiyan dinî yapıların yoğun olduğu bölgelerden birisi olan Kappadokia'da da, özellikle 18. -19. yüzyıllarda inşa edildiği düşünülen Kayseri ve çevresindeki Rum Ortodoks ve Ermeni Ortodoks 'milletleri'in dini yapılarını görmek mümkündür. Ancak, Mübadele sırasında sağlıklı ve güvenilir bir envanter çalışması yürütülmemiş olması, Anadolu'daki eserlerin sayılarını saptamayı oldukça güçleştirmektedir. Bu nedenle, yalnızca İç Anadolu'da değil, Anadolu ve İstanbul genelinde Osmanlı Dönemi'nde inşa edilmiş gayrimüslim yapıları ile ilgili çalışmaların artırılmasının gerekli olduğu görülmektedir. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Osmanlılar birçok yeri beş yüzyıldan fazla hükmetmiştir. Filistin şehirleri de savaş olmadan 1517 yılında Sultan I. Selim döneminde Osmanlı Devleti'ne katılmıştır.Osmanlı idaresi altında Filistin şehirleri birçok refah ve gelişim aşamalarından geçmiştir.Mimari alandaki gelişmeler birçok tesisle taçlandırılmıştır. Çok sayıda mescit, çarşı, çeşme, han, hamam, zaviye, sabun fabrikası, ev ve saray inşa edilmiştir. Bu tesislerin tümü, bölge ve iklimle büyük bir uyum içindeydi.
Selçuklular, yaklaşık üç asırlık varlıları ile Türk Tarihi’nin her sahasını derinden etkilemişlerdir. Bununla birlikte Anadolu’nun Türkleşmesi ve kalıcı olarak bir Türk yurdu olarak kalmasında büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Çalışma, Dünya Tarihi’ne damga vuran, Türk ve İslâm medeniyete kazandırdığı eşsiz eserlerle bildiğimiz Selçuklu’nun, mimari yaşamını konu edinmiştir. Bu bağlamda Selçuklular’ın dini, ve sivil mimari alanındaki yaşam tarzları üzerinde çalışılmıştır.
Fatsa'nın Tarihi Eserleri Üzerine Bilimsel Çalışmalar, 2024
2021 yılı Eylül ayında, Fatsa’nın merkez Kurtuluş Mahallesi’nde gerçekleştirilen yol çalışmaları sırasında Roma dönemine ait mezarların ortaya çıkması, Fatsa’nın kültür varlıklarının kapsamlı bilimsel çalışmalara konu olması adına bir dönüm noktası olmuştur. Fatsa Belediyesi desteğiyle Ordu Müzesi tarafından derhal kurtarma kazıları başlatılmıştır. Bu çalışmalar sırasında mezarların yaklaşık 60 m batısında yer alan ve halk tarafından manastır olarak adlandırılan büyük bir yapı kalıntısı da Ordu Müzesi yetkilileri ve Fatsa Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün ilgisine mazhar olmuş ve orada bir kalıntı olduğunun anlaşılamayacağı kadar yoğun bitki örtüsü ve evsel atıklardan arındırılmıştır. Akabinde yerinde yapılan incelemeler ile bu yapı kalıntısının bilim camiası tarafından kaybolduğu, günümüze ulaşmadığı düşünülen Bizans döneminin kadim Karadeniz manastırlarından Aziz Konstantin ve Helena Manastırı’nın ana kilisesi olduğu anlaşılmıştır. Bu gelişme ile Roma dönemi nekropolünde başlayan kazı çalışmaları 2023 yılında Bizans dönemine doğru ilerlemiştir. Manastır kilisesinde başlayan kazı çalışmaları hem kazı için gerekli izinlerin alınması sürecinde hem de kazıyla birlikte yapının ait olduğu dönemi aydınlatmak adına Fatsa’nın Bizans dönemine dair bilgilerin derlenmesini ve gözden geçirilmesini de zorunlu kılmıştır. Bu çalışma, bölgedeki kazı ve yüzey araştırmalarıyla zenginleşeceğini umduğumuz Fatsa’nın Bizans dönemi kültür ve sanat tarihine dair çalışmaların yerel yönetimlerin desteğiyle oluşan ilk meyvelerinden biridir. Çalışmada öncelikle günümüze ulaşan Fatsa’nın Bizans dönemi dini yapıları tanıtılıp değerlendirilmekte sonrasında Post-Bizans eseri olarak da tanımlanan Osmanlı dönemi Rum ve Ermeni dini yapıları hakkında mevcut bilgiler aktarılmaktadır.
Mimari açıdan bir Türk-İslâm Şehri: Kazan (15-16. yy), 2019
Kazan tarihi konusunda, özellikle Hanlık dö-nemi ile ilgili bir araştırma yapılmak istenildi-ğinde, öncelikle kaynakların kıtlığı ve döneme ait günümüze ulaşan önemli bir kaynak bulunmadığı bilgisine ulaşılır. Tatar el yazmalarının akıbeti be-lirsizdir. Kazan üniversitelerinde bulunan arşivler henüz gün yüzüne çıkarılmış değildir. Rusların Kazan'ı işgali sırasında yapılan yağma ve tahribat, bugün araştırmacıları dönem hakkında daha zi-yade ikinci el kaynaklar ve Rus kaynakları aracı-lığıyla bilgi edinmeye mecbur bırakmıştır. Arkeo-lojik araştırmalar ile yapısal malzemeler ve yapım teknikleri gibi birçok değerli bilgiye son yıllarda ulaşılmaktadır. ÖZET Bir Türk-İslâm şehri olarak İdil-Ural havzasının merkezinde, Sibirya ve Orta Asya'ya ulaşım yollarına hâkim bir ko-numda bulunan Kazan, kısa sürede hem ekonomik çekim alanı hem de bu havzada asırlar boyu süren kültürel etkileşime dayalı rafine bir şehir kültürünün mekânı olmuştur. Kısa sürede özgün bir İslâm mimari sentezi içinde camiler, medreseler ve sarayların inşa edildiği şehir, 1552' deki Rus işgaline kadar bu etkileşim kuşağının merkez şehri olma özelliğini koru-muştur. Ruslar Kazan'ı alarak şehri yerle bir etmiş, tarih sahnesinden hanlığı adeta silmek istemişlerdir. Kazan Hanlığı'nın Ruslar tarafından işgal edilmesi gerek doğu gerekse batıda bulunan Türk kavimleri için de bir dönüm noktası olmuştur. Rusya'nın doğuya açılmasının önündeki ilk engel olan Kazan Hanlığı'nın düşmesi, Rusların Karadeniz, Kafkaslar yönünde ilerleyerek Osmanlı Devleti'nin en güçlü düşmanlarından biri haline gelmesine neden olmuştur. O dönemde Kazan Han-lığı'nın düşmesi sonucunda Rus Çarlığı hemen hemen bugünkü Rusya topraklarına ulaşmıştır. ABSTRACT Kazan as a Turkish-Islamic city, at the centre of Volga-Ural catchment basin and dominant over Siberian and Middle Asian roads has been the home of a refined urban culture as a result of century-long cultural interaction in its area as well as an economic centre of attraction. Before long, mosques, madrasahs and palaces were built creating an Islamic architecture synthesis, making the city centre of this interactional trend until the Russian occupation in 1552. As Russians took control of the city, they brought the city to ground determined to wipe the Khanate off the map. The occupation of Kazan Khanate by the Russians has been a turning point for Turkish peoples both in East and West. As the first obsticle for spreading into east, the fall of Kazan Khanate made the way to Russians advancing towards the Black Sea and Caucasus therefore becoming one of the most powerful enemies of the Ottoman Empire. With the fall of the Kazan Khanate at the time, Russian Tsardom more or less reached the borders of the Russian Federation today.
2018
Özkent Kırgızistan’ın güneybatısında Özbekistan sınırına yakın bir bölgede Karederya’nın sağ tarafında yer almaktadır. Günümüz Kırgız Türkçesi’nde Özgön, Uzgen olarak yaşayan şehrin adı İslam tarihi kaynaklarında Yüzkent, veya Özcent şeklinde geçmektedir. Özkent’in içinde bulunduğu Fergana havzası tarihin ilk dönemlerinden itibaren Türkistan coğrafyasının en önemli bölgelerinden biri olmuştur. Konumuz açısından baktığımızda İslam coğrafyacısı İdrisî, Özkent’in büyük ve mâmur bir şehir olduğunu, Türklerin ticaret yeri sayıldığını, surlarla çevrili olup dört kapısının, çarşı ve camisinin bulunduğunu belirtir. Yâkût el-Hamevî ise Özkent’i Fergana bölgesinin dârülharbe en yakın sınır şehri olduğunu, bir kalesi ve birçok kapısı olan şehrin surlarla çevrili, akarsuları ve bahçeleri bol bir şehir olduğundan bahseder. Kaynaklara göre Özkent, 1046-47’de Batı Karahanlı Devleti’nin ilk başkenti olmuştur. Şehirde XII-XIV. Yüzyıllara ait pek çok mezar taşlarından ve bazı binalardan bahsedilse de biz bildirimizde günümüze de ulaşmış Özkent Türbeleri olarak bilinen birbirine bitişik olarak inşa edilmiş üç türbe ile Özkent Minaresi’nden bahsedeceğiz ve bunların Türk İslam sanatı ve mimarisindeki önemlerini ortaya koymaya çalışacağız. Özkent Türbeleri, Özkent (Uzgen) şehir meydanının güney doğu köşesinde yer almaktadır. Orta Türbe 1012-1013, Kuzey Türbe 1152 ve Güney Türbe 1187 yılında inşa edilmiştir. Orta Türbe, Nasır bin Ali ve Kuzey Türbe, Celaleddin Hüseyin için yaptırılmıştır. Türbeler, Karahanlılar döneminin taç kapılı türbeleri arasında yer alırlar ve plan açısından benzerlik gösterirler. Her üçü de kare planlı ve kubbeli yapılardır. Kubbelerine geçişlerde tromp kullanılmıştır. Köşeleri yuvarlatılmış silindir bölümler cephelerini sınırlandırır. Özkent Türbeleri süslemeleri bakımından oldukça önemli ve dikkat çekicidir. Türbelerin iç ve dışları da tezyin edilmiş olmakla birlikte, ön cephelerindeki tezyini unsurlar daha ağır basmaktadır. Türbelerin süsleme programında bitkisel motifler de kullanılmakla birlikte, geometrik motifler daha geniş yer tutar. Süslemelerde daha ziyade alçı ve tuğla kullanılmıştır. Ancak, Kuzey türbede alçı ve tuğlanın yanında çini malzeme de rastlanılmaktadır. Bu türbedeki çini, portal alınlığının ortasında kemerin en sivri noktasının üstünde küçük bir parçadan ibarettir. Güney türbe, süslemeleri bakımından gelişmiş bir örnektir. Türbenin taç kapısı ve sırsız terrakota üzerine yazılmış yazıları, aynı usulle yapılmış terrakota süsleme plakaları yeni bir uygulamanın önemli bir örneğini oluşturur. Türbelerin bu süslemeleri bildirimizde önemli bir yer tutacaktır. Ayrıca yine bildirimizde Özkent Minaresi ve süslemeleri de detaylı bir şekilde değerlendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Kırgızistan, Özgen, Karahanlılar, Türbe, Minare, Türk-İslâm Sanatı. Түрк-ислам искусствосунда өзгөн мунарасы менен күмбөзүнүн ордунун маанилүүлүгү Аннотация Өзгөн шаары Кыргызстандын түштүк-батыш тарабында жайгашып, Өзбекстанга жакын чек арадагы аймакта Кара дарыянын оң жагындан орун алат. Учурда кыргыз тилинде Өзгөн деп аталышы Ислам булактарында Йүзкен жана Өзжент деп берилет. Өзгөн аймагындагы Фергана суу сактагычынын тарыхы алгачкы доордон баштап эле Түркистан географиясынын эң маанилүү аймагынан болгон. Ислам географиясына көз салсак Идрисий Өзгөндүн эң чоң архитектуралык шаары эсептелип, түрктөрдүн соода- сатык борбору катары кызмат кылган. Айланасы дубалдар менен курчалып, анын төрт эшиги базарлар жана мечиттери болгонун тастыктап турат. Якут Элхамевий болсо, Өзгөндүн Фергана аймагына эң жакын жайгашкан Дарул- Харбе шаары болгон. Ал шаар дубалдар менен курчалган Мунара жайгашып, анын бир * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, abdulkadirdundar@yahoo.com «Али бин Осмон ал-Оший» аттуу эл аралык симпозиумдун илимий макалалары 582 канча дарбазалары болгон . Айланасында агын суулары, бактарга бай шаар экенинен көосөтүп турат. Тарых булактарыбызга таянсак, Өзгөн шаары 1046-1047-жылдары Батыш Караханийлердин алгачкы борбор шаары болгон. Бул шаар 12-14-кылымдарга тийешелүү бир канча мазар таштарынан жана кээбир курулуштардан сөз кылса да, азыркы учурга келип жеткен Өзгөн мүрзөсү менен катарлаш курулган үч күмбөз жана Өзгөн Мунарасынан сөз кылабыз жана алардын Түрк Ислам искусствосундагы архитектурасынын маанилүүлүгүн билдирүүгө аракет жасайбыз. Өзгөн күмбөздөрү- Өзгөн шаарынын түштүк-чыгышынын четинде жайгашкан. Ортодо жайгашкан күмбөз 1012-1013-жылы, түндүк тарабындагы күмбөз 1152-жылы, ал эми түштүк күмбөзү болсо 1187-жылы курулган. Ортодогу күмбөз Насыр бин Алиге, түндүк тарабындагы мүрзө болсо, Жалалиддин Хузайнга арналып жасалган. Күмбөздөр Караханийлердин доорунда падыша эшиктүү мүрзөлөрдүн ичинде орун алат жана курулуш абалы жагынан окшошот. Үчөө тең чарчы түрдө пландаштырылган жана учтуу жасалган. Учтары тегеретилип, цилиндир формасында чегилген. Өзгөн мүрзөлөрү кооздолуусу жагынан маңыздуу жана көнүлдү өзүнө тарттырат. Мүрзөлөрдүн ичи-сырты да жасалалгаланып, алдынкы бөлүгүндөгү элеменеттер басымдуу. Мүрзөлөрдүн жасалгалоосунда табигый мотивтер колдонуу менен геометриялык мотивтер өзгөчө орунду ээлейт. Курулушунда цемент жана кирпич менен бирге Кытай өндүрүштөрү да колдонулган. Ачкыч сөздөр: Кыргызстан, Өзгөн, Караханийлер, күмбөз мунара, Түрк-ислам искусствосу. The Importance of Ozkent Tombs and Minaret in Turkish Islamic Arts and Architecture Abstract Ozkent is located on the right side of Kyrgyzstan in a region close to the Uzbekistan border in Southwest Kyrgyzstan. Nowadays Kyrgyz Turkish, the name of the city living as Ozgon, Uzgen is known as Yüzkent, or Ozcent in Islamic historical sources. The Fergana basin, in which Ozkent is located, has been one of the most important regions of Turkistan geography since the first periods of history. When we look at the subject, Idrisi of the Islamic geographer states that Ozkent is a big and flourishing city, that the Turks are considered as commercial places, that the four gates are surrounded by ramparts and that there are markets and mosques. Yakut Al-Hamevi mentions that Ozkent is the nearest border city of the Ferghana region which is in the war, and that the city with a castle and many gates is a city surrounded by ramparts, with lots of streams and gardens. According to sources, Ozkent was the first capital of the Western Karakhanid state in 1046-47. The city which was in 12-14. centuries, although many tombstones and some buildings are mentioned, we will talk about the three tombs of Ozkent, which have been built together, known as the tombs of Ozkent, and the minaret of Ozkent, which have survived to the present day, and try to show their importance in Turkish Islamic Art and architecture. Ozkent tombs are located in the south east corner of Ozkent (Uzgen) city square. The Middle tomb was built in 1012-1013, North tomb 1152 and South tomb 1187. The Middle tomb, Nasser bin Ali and the North tomb, was built for Jalaluddin Huseyin. Tombs are among the crown gate of the Karahanids period and are similar in plan. All three are square and domed structures. Tromp was used in the transition to the domes. Rounded corners limit the front of cylinder sections. Ozkent tombs are very important and remarkable in terms of decorations. The interior and exterior of the tombs are decorated also the decorated elements on the front side are so attractive. Although plantal motifs are also used in the ornaments of the tombs, geometric motifs occupy a wider space. Plaster and brick were mostly used in decorations. However, in the north tomb, tile material is also found alongside plaster and brick. The tile in this tomb consists of a small piece above the sharpest point of the arch in the middle of the portal pediment. The south tomb is an example of an advanced decoration. The inscriptions of the tomb on the crown gate and unglazed terracotta are an important example of a new application of terracotta ornamentation plates. These decorations of the tombs will be important in our Uluslararası Ali b. Osman el-Ûşî Sempozyumu Bildirileri 583 notification. In addition, Ozkent Minaret and its decorations will be evaluated in detail in our notification. Keywords: Kyrgyzstan, Ozkent, Karakhanids, Tombs, Minaret, Turkish Islamic Arts.
Antik Çağ'dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, Cilt VIII: Mimari, 2015
2013
Kitabın tüm hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü, yazarın ve BUTSO'nun önceden yazılı izni olmaksızın mekanik olarak, fotokopi yoluyla veya herhangi bir şekilde çoğaltılamaz. Eserin bazı bölümleri veya paragrafları, sadece araştırma veya özel çalışmalar amacıyla, yazarın adı ve BUTSO belirtilmek suretiyle kullanılabilir.
Güzel Sanatlar Dergisi, 2021
Bu makale bilimsel etik ve kurallara uygun hazırlanmış ve intihal incelemesinden geçirilmiştir. Etik kurul onayı gerektirmemektedir.
Journal of Turkish Studies, 2014
In this study 1960-80 republican period of Turkish architecture was discussed. In this content, firstly the atmosphere of the architecture and then architectural works and trends that were occurred in this period were described. Turkey was the scene of many developments in terms of political, social and economic since the 1960s. The developments such as urbanization phenomenon that occurred parallel to the dev elopment of industry and trade or pluralistic world view and its new concepts which were the results of multi-faceted relations with the West were not so much on the agenda before. In this context, many changes occurred during this period with the 1960 military coup and it was studied under four sub-headings, including political and institutional developments, the role of the architects that was changing in the society, developments in architecture schools and education systems, economic and sectorial developments. The architectural practice and ideas/thoughts, emerging in a democratic and pluralistic atmosphere were compiled under two sub-headings: practice/buildings and architectural thoughts and trends. The building types that stand out in this period are holdings, symbolizing the transition of architectural practice from government to private sector, industrial buildings as a result of developed industrial activities, education buildings, urbanization which emerged with the industrialization and increasing population and urban-scaled studies for the solution of housing problems, holiday village and summer houses as a result of revival of domestic tourism. The influential architectural thoughts and trends in the practice of these buildings are rationalist-purist approach whose influence was increasingly descending, organic architecture, multipartial approach, brutalism, new monumentality and symbolism, new regionalism and postmodernism that began to have an effect with a few applications.
türbe mimarisi makale olarak dergi değerlendirmesi
Ayraç Dergisi, 2011
“…Dünyada kültürel çeşitlilik kaçınılmaz. Farklı tarih ve kültürel kökenlerden gelen toplumlar farklı yaklaşımlara sahip. Ama insanın vazifesi dünyayı güzelleştirmektir. Dünyaya en büyük müdahale yapılarla olduğuna göre mimarların görevi dünyayı güzelleştirmek. Amaçların berrak bir şekilde belirtildiği çağlar kayboldu, ahlaki amaçlar unutuldu. Bizden sonra yaşayacak insanların da dünya üzerinde hakkı var. Basit konfor ve menfaat meselelerimizle gelecek nesilleri bu haklardan mahrum ediyoruz. Esas takıldığımız fikrî ve manevi engeller. Kuleler insanlığın içine düştüğü gurur, para gibi yanılgıların ürünü…” Turgut Cansever
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.